Bu blog Mia Wallace'ın içini dökmesi, yazıp kurtulması, anlatıp rahatlaması ve anılarını paylaşması içindir.

Zonalı Mia

Deniz anası faciasını daha yeni yeni atlatmışken, hiçbi derdim sıkıntım yokken karnım arada bir kaşınmaya başladı. Oralı olmadım, kaşıdım da kaşıdım. Daha sonra kaşıntılar belime yayıldı. Yine sorgulamadan kaşıdım. Çünkü kaşıyınca salak bi rahatlık geliyodu. Hatta ohh kaşınsa da kaşısam moduna bile girmiştim. Ne de olsa hala zona olduğumdan habersizdim..

Bir gün sonra uyandığımda kaşıntılar sırtıma kadar çıkmıştı. Kötü olan tek şey artık sadece kaşınmıyodum. Kaşınan yerdeki kırmızı minik yaraları da görüyodum.

Resmen ben farkında olmadan vücudumda kırmızı yaralar çıkmış. Bunlar bi de utanmadan zonaymış. Stresten, sıkıntıdan olurmuş. Vücuda yer eder, sıkıntın artarsa zona yayılmaya devam edermiş. Bi sürü antibiyotiklerden oluşan haplarla zonayla savaşmalıymışım. Hiçbi şeyi içime atıp, stres yapmamalıymışım. Yoksa bu zonalarla daha uzun zaman yaşarmışım.
***

Hastaneden çıktığımda neye stres yaptığımı bilmiyodum ama artık zona olduğum için stres yaptığımı biliyodum. Stresimin ne olduğunu bilmediğim için kendime kızıyodum. Ben bu kadar mı her şeyi içime atıyodum?

Zona olduğumu öğrendiğim andan itibaren ilaçlarımı saati saatine içtim. Zonaları bol bol kremledim. Yaralar büyüyüp kızardıkça kendi kendime onlara triplenip "banane ya krem sürmicem" dedim. Onlarla inatlaşıp, sonunda krem sürüp pes ettim.
***

Bi de ne zaman çok acımaya başlasa aklıma şu hollywood'un aksiyon filmleri geliyodu. Yahu diyorum adamlar deli gibi dayak yiyolar. Ne biliyim yanlarında bomba patlıyo. Her yerleri yanıyo, kırılıyo. Bi sahne sonra saçma bi bezle yaralarını sarıp dövüşmeye devam ediyolar. Hiçbi eğlenceden de geri kalmıyolar.

Burnunda dikişler, kollarında bandajlar, alnında gazlı bezlerle bardalar, içiyolar. Hatta üstüne bi de kız ayarlıyolar?? diyerek kendimi motive ettim. Sonra bunların film olduğunu hatırlayıp gerçek hayata dönüp off'layak ilaçlarımı içtim.

Bir haftam bu şekilde geçti. En sonunda zona pes etti. Beni terk etti. Allahım hiçbi terkedilme bu kadar güzel değildi! Hemen dışarı çıkıp konserlere gittim. Zonayla ayrılmamıza içtim.

Siz de kaşınırsanız adının coolluğuna kanmayın. Hemen doktora koşup ilaçlara başlayın. Bi şeyleri de içinize atmayın!
***

10 Kasım ablamın doğum günüydü. Ablama ne alsam da özel olsa? Çünkü bu sene 30 yaşında.. diye düşünürken ablam benden doğum günü pastasını yapmamı istedi. En özel hediye bu olurmuş. Ben ona pasta yapmasam mum üfleyemezmiş. 30. yaş günü pasta üflemeden geçer miymiş?

"E şimdi ne var pasta yapmakta?" diyebilirsiniz ama 1 senedir vejeteryan, son 5 aydır da vegan olan ablam için pasta yapmak resmen işkence! Düşünsenize içinde süt yok, yumurta yok, krema yok, bisküvi yok, pandispanya yok, kremşanti yok.. Yok da yok.

Sonuç olarak ablam vegan olduğu için dışardan pasta alamayacağımıza göre bu zor işi ben üstlendim. Sonra da vegan pasta yapıcam diye havalara girdim.

Doğum gününün kahramanı ben olucaktım. Ben olmasam üstüne mum koyacağımız bi pasta olmicaktı. Ablam pastasız doğum gününü napıcaktı? Haklıydı. Ay resmen kahramandım ve vegan pastayı ben yapıcaktım!
***

Önce içine yumurta koymadan, soya sütüyle kakaolu bi kek yaptım. Bu benim pandispanyamdı. Kek pişerken, vanilyalı soya sütünün içine sadece un, şeker ve vanilya koyarak krema yaptım. Hakkaten çırptım çırptım, karıştırdım.

Kalıba yapışan keki bıçakla zorla kalıptan çıkardım. Keki ortadan muntazam bi şekilde ayıramadım. Kıvamı biraz katı olan kremamı kekin ortasına boca ettim. Pastanın ortasını fındıkla süsledim. Geri kalan dağılmış parça parça kekleri kremanın üstüne ekledim. Sonra bu dağınık görüntüyü katı kremamla kapattım. Daha doğrusu kapatiyim derken kekimi iyice yamulttum ama en son üstüne kakao serpip dağınıklığı sakladım.

Öyle ya da böyle.. İçinde hiçbir süt ürününün olmadığı bir pasta yapmayı başarabildim.
Ta taa!



Ablam dilek diledi, mumu üfledi. Sonra bana "Mia iyi ki varsın! Ya benim için vegan şeyler yapıyosun, uğraşıyosun" dedi. Ve 5 gün boyunca o pastayı yemeye devam etti.

Not: İçine yumurta koymayıp yaptığımız tüm pastalar, kurabiyeler son güne kadar taze kalıyolar. Hiç bayatlamıyolar. Bence keklere yumurta koymayın. Bi de ben vegan bi yemek dükkanı açarsam nolur beni yanlız bırakmayın :)
***

Dün ablamla türk kahvesi içtik. Ablam klasik hadi bana fal bak diye tutturdu. Başladım yine gördüğüm şekilleri kendime göre yorumlamaya (sallamaya?)

Falda uzun saçlı bi kız gördüm. Bence o benim diyerek anlatmaya başladım. Ablam da nasıl ciddi dinliyo ama yok böyle bi ciddiyet..

Mia: Bi konu var, tartışıyoruz. Seninle böyle kafa kafaya vermişiz, fikir ayrılığına düşmüşüz..
Ablam: Kesin ben o tulumun medium bedenini alsaydım dicem ya offf! Small aldırdın bana işte bak gördün mü tartışıcaz! :/

Dedi ve mağaza kapandı mı diye saate baktı.....

Dannnnnnnnnnnnnnnnnn!
***

Tatildeyken her akşam bol bol alkol tükettik. Ne kadar şarap varsa denedik. Her kadeh kaldırışımızda annem de bizle kadeh kaldırıyo ama her seferinde içmiyo. Biz şarapları götürüp çakır olurken, annem ciddi ciddi yanımızda duruyo. Biz "anne ya sen neden içmiyosun" derken hikayesini anlattı.

Meğer annemlerin küçükken bi aile dostları varmış. Adı Tante Maria'ymış. (Almancada 'tante' kelimesi hala, teyze olduğu için adının başına tante koyuyolarmış) Neyse Tante Maria hep dermiş ki;

"Bi ortamda her kadeh kaldırıldığı zaman siz de kaldırın. Bu bir görgü kuralıdır.Ama her kadeh kaldırdığınız zaman içmek zorunda değilsiniz. Eve sarhoş gitmek istemezsiniz.."

Bize de bu bi takıldı. Artık her 'şerefe' yapıcaz ya da "hadi neye içiyoruz?" dicez.. Hoop biz demeden hemen ağzımızdan, kadehler vurulurken "tante maria, tante maria" çıkıyo. Yani artık bizim için "şerefe" demek, "tante maria" demek.

Siz de ilk bi şeye içeceğiniz zaman kadehi tante maria diye kaldırın. Beni hatırlayın :)

Bu da şarkı.