Bu blog Mia Wallace'ın içini dökmesi, yazıp kurtulması, anlatıp rahatlaması ve anılarını paylaşması içindir.

Lacivert Kutudaki Nivea Krem

Şu ana kadar bloga yazımı yazıp, yazıya uygun bir fotoğraf arardım. Ama bu sefer tam tersi oldu. Fotoğrafı buldum, yazmaya başladım.Tam olarak ne yazıcamı da bilemiyorum sadece eski bir şeyleri hatırlattı bana bu krem.

Mesela;

İlk önce halamın evi gelir aklıma. Halamın çok sevdiğim iki tane kızı var ve ben küçükken onlar genç kızdı. Sürekli ellerine bu kremi sürerlerdi. Ama ne sürmek. Evin her yerinde karşıma bu lacivert renkli kutu çıkardı. Ve ellerine öyle bir sürüşleri vardı ki.

Önce sağ elini daldırır, parmaklarıyla bolca kremden alır. Sonra sol elinin üstüne kremi parmaklarıyla bırakıp, sağ elinin tersini de sol elinin kremli olduğu yerde birleştirip bir güzel yuvarlardı. Sonra da yukarıda kalan sağ elin kremli parmakları sol eliyle bütünleşip tüm parmakların arasınından geçer, bütün eli yumuşatırdı.

Ben de o zamanlar bu kreme öyle özenir, kremi elime sürerken de öyle bözenirdim ki. Tamamen taklit ederdim. Önce sağ eli kutuya daldır. Bolca al falan filan...

Halbuki bana kalsa sol elimle kutuyu tutar, sağ elimin işaret parmağıyla bir noktacık alırdım. O da tüm elime yeterdi zaten.
***

Mesela aklıma şişkin bir Cosma Girl dergisini getirir. Bende yarattığı o heyecanı. Sonraki hayal kırıklığını.

Ben böyle dergilerden çıkan not defterleriymiş, kalemlermiş.. Ne kadar böyle ıvır zıvır olsa bayılırım. Normalde görsem almicam bir kalemi dergiden çıksa seve seve bağrıma basarım.

Bir gün dergilere bakınıyorum. Aslında kapak kızlarının saçına, makyajına bakıyorum. Öyle bir dergi almak aklımda yok o an, ama o da ne? Dergi beyaz saydam ambalajında sıkıca sarılı fakat içinde bir şişkinlik ki sorma. Bir de normalde üstünde yazar "bilmem ne hediyeli" diye ama bu sefer yazmıyor. Bu da beni iyice meraklandırıyor..

Derken büyük bir merakla dergiyi aldım. Paramı öder ödemez büyük bir heyecanla ambalajı açtım. Açtım derken bildiğin hırpaladım, bir güzel yırttım. Her şey o şişkinlik için. Ne acaba ne ne ne nee?

Bir tane miniminiminiciiikkk lacivert kutudaki nivea kremcik.

O kadar küçük ki, dergiyi daha şişkin göstersin diye de kalın bir karton kutunun içine koymuşlardı. Düşünün bende ki hayal kırıklığını. Halamın kızları gelse ellerini kutuya daldıramazlardı. Ancak işaret parmaklarıyla bir noktacık alırlardı.
***

Böyle bir şey işte bu krem benim için. Bazen bir dergi, bazen de Mia'nın kuzenleri.
***

Bu da şarkı.

Karpuz

En sevdiğin meyve? ne deseler cevabım hep aynı, hiç değişmez. "Karpuuuuzzz!"
Havaların ısınmasını, yaz aylarının gelmesini en çok bu meyve yüzünden istiyorum. Yoksa hep bahar aylarında yaşayabilirim. Sıcak olmasın, bunalmiyim, essin essin ama karpuzsuz da kalmiyim isterim.

Bazen kışın ortasında salatalık doğrarken karpuz kokusu duyarım. Oluyor ya bazı salatalıklar karpuz gibi kokuyor. Deli demeyin bana, çok sevdiğimden midir nedir bazen oluyor bu.

Biz 3 kardeşte böyleyiz. Eskiden karpuzlarımızı yerken koklar koklar kokusuna bayılırdık. "Böyle bir parfüm çıksa ne güzel oluuuur" derdik. Çocuk aklı. Düşünsenize hep karpuz yemiş gibi kokuyorsunuz. Berbat bir fikirmiş ama biz o zaman bunu düşünürken bile heyecanlanırdık.
***

Tamam şimdi ne yaz ayları ne kış ayları. Tam bahar zamanı ve manavlarda tek tük karpuzlar. İşte onları görmek beni daha da bir heyecanlandırıyor. 1 - 2 ay sonra güzel güzel karpuzlar yicez diyorum ama bir türlü o zaman gelmiyor. Ya da o karpuzlar ortaya çıkmıyor.

Geçen gün bir heves babamla alışveriş yaptıktan sonra gözümüz ufak çirkin bir karpuza takıldı. Alsak mı almasak mı? düşünüyoruz böyle. Sonra her zaman ki gibi aldık. Biliyoruz kötü çıkıcak. Yılın ilk karpuzu her zaman kötü çıkar ya. Yani biz de öyle oluyor en azından. Ama her zaman.

Neyse aldık karpuzu. Dolaba koyduk. Soğusun da şu sıcacık havalarda serinletsin bizi gibi bir his. Ama ortada ne sıcak hava ne güzel bir karpuz. Bıçağı batırdık. Bekliyoruz ki ortadan aşağıya ayrılsın. Bizim bıçak kullanmamıza gerek kalmasın. Taa içerden kokusunu duyalım..

Tabii ne oldu? Bıçağı batırdık. Öyle kaldı. Karpuz öyle sert ki saplantı sanki. Zar zor kese kese ayırdık karpuzu ikiye. Koku desen hiç yok. Burnumu karpuza dayadım ancak kokusu geldi, düşünün artık. İçi desen beyazımsı bir kırmızı..

Sonra yerken her zaman ki avuntu "yok yaa güzel aslında rengi mengi kötü ama tadı var" Hııı tabii canım olmaz mııı. Var tabii var, tadı var.
***

Ayrıca nasıl ki Adam Sandler - Ben Stiller'sa, nasıl ki Bruse Willies - Kevin Costner'sa benim için de Kavun ve Karpuz'dur. Kavuna da bayılırım.

Ve yine canım deli gibi karpuz istiyor. Ve ortaya bu garip yazı çıkıyor.
***

Bu arada koku demişken, parfüm demişken ablam bugün bir parfüm almış. Resmen bayıldım! Sanırım ben kullanıp bitiricem ablama kalmicak o parfüm. Bırakalım karpuz gibi kokmayı da Chanel Chance gibi kokalım.
***

Bu da şarkı.

Pastalar Savaşı

Dün annemle canımız pasta yapmak istedi. Evet pasta çekmedi, pasta yapmayı istedi. Ama bir sorun vardı. Annem tamamen farklı, ben tamamen farklı bir şey yapmak istiyordum. Böylece 2 ayrı pasta yapmaya karar verdik. 2 tane ayrı pasta olunca da yarışmaya karar verdik. Sonra birden babamı jüri seçtik derken bir rekabet oldu, bir savaş oldu. Ve ortaya bu yazı çıktı.
***

Bir muhallebi yapalım -pasta kreması da olur anne- tamam kızım.
Sonra üzerine hindistan cevizi -ben hindistan cevizi istemem- tamam kızım sen koymazsın.

Sen koymazsın? Burda ben ayrı pastaya karar vermiştim zaten.

Sonra meyvelerle üstünü kaplayalım -ben sadece çilek ve muz istiyorum- aa ben kivi de koyucam.

Anne ben üstüne çikolata sos ve parça çikolata koyucaaam - aa ben hayatta koymam!-

Hayatta koymam? Burda da annem benden ayrı bir pasta yapmayı kafasına koydu veee;

- Mia bence ikimiz ayrı yapalım. Sen pasta muhallebisini yap. Yarısı senin yarısı benim olsun. Gerisine karışma. Sen orda kendi kafana göre yap bir şeyler. Ben de kendi damak tadıma göre yapıyım?
***

Bu ne demek biliyor musunuz? Ben ana pastayı yapiyim. Güzelini, yenilecek olanı. Sen de orda oyalan. Gönlün olsun. Uğraş. Sonra senin ki süslük dursun. (yani öyle zannediyor)

Tabii ben o an savaş ilan ettim. Hemen işi yarışmaya döktüm veee;

- Süper olur anne! Hem babam da karar verir hangisi daha güzel olmuş diyee?

Annem kendinden çok emin bir şekilde - Olur! Hadi başlayalım! dedi ve yarış başladıı.
***

Ben hemen muhallebimizi yapmaya başladım. Hem önemli olan onun güzelliği ve onu da ben yaptım hıııh. Hem de hazır malzeme kullanmadan. Şekerimi, unumu, sütümü aldım bi güzel. Vanilyamı ekledim sonra. Sonra biraz krema koydum, çırptım çırptım derken harika bir krema - muhallebi oldu.

Sonra üstüne ikişer kat muz ve çilek koydum ve ortasını parça çikolata ile doldurdum.
Bu sırada pastam şöyle görünüyordu.

Sonra üstüne çikolata sosu dökmek istedim. Ama hazır malzeme kullanmicam ya, Benmari usulü çikolatamı eriticem diye kendime söz verdim. Daha önce çikolatayı hiç öyle eritmemiştim ve sonuç: Başarısız oldum..

Çikolata kaskatı oldu. Ben de annem Fatmagül'ü izlemek için içeri gittiğinde hemen aceleyle hazır çikolata sosumu ocakta pişirdimm eheh. Sonra üzerine döktüm. Muz ve çileği çikolata sosuyla kaplanmış olan pastamın üzerine de en son parça çikolatalar serpiştirdim ve ta taaaam!

İnanın daha güzel görünüyordu ama fotoğrafını çekince belli olmadı. Kısacası böyle bir pasta yaptım ve tadı gerçekten harika olduu!

Benim pastamı gören annem kıskandı kıskandı kıskandı ve tamamen tarifini değiştirdi. Ne hindistan cevizi ne meyve bahçesi.

Zaten Fatmagül'ü izlerken 4 dakikalık reklam aralarında meyvesini kesip bir şeyler yapıyordu. Bir kere özensiz oldu. Sonra kıskandı aklındaki tarifi yapmadı. Benim son dakika çikolata sosum onu şok etti ve gitti hazır çilek sosunu yapıp üstüne döktü.

Bir de meyveli pastasını kahveyle ıslatmıştı. Kahveyi de fazla kaçırmıştı. İnanın sadece kahve tadı ve berbat çilek sosu ağzınıza geliyordu. Benim güzel muhallebim ve meyvelerin tadı hiç belli olmuyordu.

Ve işte annemin pastası..

Sonuç:Açık ara birinci oldum. Annem bile kendi yaptığı pastayı yiyemedi. Çöpe attı. Benim pastamın yarısı çoktan bitmişti. Kardeşim babam zaten anneme gülerek sonucu belli etmişlerdi.

Ama beni asıl şımartan annemin şu cümlesiydi.

- Kızı ve annesi yarıştı, kızı kazandı.

Ve annem de benim pastamı afiyetle yediii.
***

E bir de siz karar verin. İnanın tadına bakmanıza bile gerek yok. Hangisi daha güzel görünüyooor? (şımardım iyice şımardım) :)

Bu da şarkı. Unutmadan ben şimdi gidip bir dilim pasta yiyim :P